Sinirli Enişte
Karımın benim neredeyse yarım kadar olan vücudunu altımda eze eze beceriyordum. İnlemeleri uzadıkça uzadı, çırpına çırpına boşalacaktı birazdan… İnce uzun gövdesi, orta boy göğüsleri ve dar kalçaları ile Balkan göçmenliğinin hakkını veriyordu.
O kadar huzur dolu ve sakin bir kadındı ki karım, benim gibi sinir küpü bir adamı bile sakinleştirmişti. Görücü usülü evlenmiştik. Bana iki çocuk verdi, ama vücudu hala bakımlı, hala aynı incelikte ve zariflikte…
İşlerim nedeniyle bir haftadır saçma sapan yerlerde gezmiş, evimden karımdan ayrı kalmıştım. Bunun verdiği azgınlıkla ikinci postaya başlarken karım önce isteksiz davranmıştı, ama şimdi altımda çığlıklar ile boşalıyordu, dudaklarımı ısıra ısıra…
Sert sikişmeme alışması zaman aldı, ama şimdi dudaklarım dişleri arasında uzuyor, tırnakları sırtıma batıyordu. Daha sert sikmemi istercesine beni kendine çekiyordu.
Tam istediğim kadındı, evine bağlı, temiz, sözümden çıkmayan… Genç yaşta babalarını kaybetmiş bir ailenin kızıydı. İkinci postaya başlamak istediğimde,
“Yarın yapsak?” dedi. Aslında vereceğim cevabı biliyordu.
“Bir sonraki seyahatimde Rus karısı siker gelirim, yat şuraya çabuk!” dedim. Arada orospuları sikmiyor değilim, ama tekstil ve ihracat işinde iseniz müşterilerin doğal ikramı zaten…
Bu lüks ev, iki araba ve huzurlu yaşam belki de karımın hayal ettiğinden de fazlasıydı ve bir dediğimi iki etmedi şimdiye kadar… Boşalmak için götüne sokmaya niyetlendiğimde,
“Çok gürültü yaptık, Menekşe duyacak!” dedi.
On yıl önce evlendiğimizde karım 20 yaşında idi ve dar götüne kalın yarağımı sokmama önceleri izin vermemişti. Ama sonra bir hafta eve uğramayınca, döndüğüm gün ağlaya ağlaya almıştı götüne… Aslında şimdi de kolaylıkla aldığını söyleyemem kalın yarağımı…
Evet, ben seyahatteyken, kızkardeşi Menekşe, dört aylık bebeği ve sümsük kocası ile bize gelmişti. Söylenerek, karımın ağzı ile işini halletmesine izin verdim. Kafasını yatağın kenarından sarkıtarak ağzına dayadım.
Karımın küçük ağzı kalın yarağımı emerken en derine girebildiğim bu pozisyonu seviyordum. Aynı anda portakal iriliğindeki memeleri de ellerimin içindeyken boşaldım karımın boğazına…
Karım on dakika sonra duştan çıktığında, yine zarif, zayıf ve cinsellikten kilometrelerce uzak bir kadınmış gibi yanıma kıvrıldı. Çoğu Türk kadınından uzun gövdesi, benim 1.90’lık boyumun ve 95 kiloluk gövdemin yanında kayboluyordu. Elinde yine telefon, ailesi ile bitmez tükenmez yazışmalarına başladı. Karıma,
“Ne oldu yine? Bırak şu telefonu elinden de yat uyu artık yavrum!” dedim. Karım,
“Menekşe, (Sesiniz bize kadar geldi!) yazmış! Sana o kadar söyledim. Evde insan var, sikerken beni bağırtma dedim…” dedi.
“Boş ver, duyarlarsa duysunlar… Canları çektiyse onlar da sikişsinler. Bizden izin mi bekliyor onun için de?” dedim.
Karımın daha önceden anlattığına göre, geri zekalı bacanak serserisi, Menekşe’nin göğüsleri sütlü diye doğumdan beri sevişmeye yanaşmıyormuş. Baldızın da canı yanmış bir keresinde…
Karımla da doğumdan sonra acı ve kuruluk nedeniyle biraz zorluk yaşamıştık, ama kayganlaştırıcı ve arka delik ile sorunumuzu aşmıştık. Doğrusu ben karımı haftada iki üç kere sikmezsem dayanamam.
Sabah kahvaltıda dertleri ortaya çıktı. Şu kızı bu herife vermeyin dediğim sümsük bacanak yine cimrilik derdinde… Düzgün gözüken bir ailenin, eli yüzü düzgün oğlu… Bizimkiler de ona kandı, gül gibi kızı geri zekalı bacanağa verdiler.
Ama hayat boyu ana baba parası yemiş, onların sayesinde bir şeyler yapmaya çalışan biri bacanak… Parası olmasına rağmen tüm hayatını beleşe getirmek için karakterini sıfırlamış bir salak olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım.
Bebeğe kıyafet lazımmış. Tekstilciyim ya, benden beleşe almaya gelmişler. Ulan harcadığınız benzin parası beleşe alacağınız kıyafetlerden daha fazla… Sonradan öğrendim ki, benzin parasını bile anasından almış benim öküz bacanak…
Kazandığı tüm para ile salak salak ev alan, fakat götüne don almaya, dışarıda iki lahmacun yemeye korkan bir cimriydi. Baldızım Menekşe dersen ondan da salak, bu heriften boşanmadığı için… Hem de ablasının tersine, iri yarı, balık etli bir kadın…
Karı koca tam da benzemişler birbirlerine, beleş su var desen yüz kilometre yol giderler. Neyse, o gün bebek kıyafetlerini alınca siktir olup gittiler. Olan karıma oldu. Bağırıp çağırdım,
“Buraya cibiliyetsizce geleceklerine, para gönder gelmesinler, gözüm görmesin karaktersizi!” diye.
Ne mümkün! Bir kaç hafta sonra yine bizdeler,
“Eve havuz yaptırmışsın, görmeye geldik…” diye çıkıp gelmişler.
Karakterli olsalar gelsinler, ama dertleri beleşe tatil yapmak benim evimde… Karım telefonda geldiklerini söylediğinde, sırf suratlarını görmemek için,
“Gece iş yemeği var!” diye geç geldim eve. Sarhoşum da hayvan gibi. Geldiğimde çoktan yatmışlar.
Ertesi gün öğlene doğru kalktım. Hepsi de havuz başındalar… Yanlarına indim. Gece yemekte içmeme kızan karım surat yaptı. Biraz bağırış çağırış ile üste çıktım, karımı susturdum. Havuz başında çocuk ağlaması çekilmez durumdaydı. Hıyar bacanak da maç seyretmeye gidecekmiş, bana,
“Beraber gidelim!” dedi.
“İşim var!” diye siktiri çektim. Bacanak birayı çerezi bedavaya getirme çabası sonuçsuz kalıp maça gidince ben de çıktım evden, bir saat gezip geldim tekrar eve…
Karım ve baldızım hala havuz başındaydılar. Onlara görünmeden doğruca üst kata, odamıza çıktım. Laptopumu alıp pencere kenarına oturdum. Havuz başından bebek ağlaması geliyor yine…
Pencereden baktım, ikisi de mayolu… Menekşe’nin bir bacağı karımın iki bacağının kalınlığında neredeyse… Baldız karımın kucağında ağlayıp duran bebeğin sesine dayanamadı sonunda, sudan çıktı. Bebeği karımın kucağından alıp şezlonga oturdu. Emzirmek için göğsünün birini mayosundan çıkarıverdi.
Aman Tanrım, sütten daha da irileşmiş memesi kocaman görünüyordu. Baldız daha 25 yaşında ve en az yüzlük memeleri bebeğin kafasından büyük ve sert duruyor. Vücudu deseniz, tam yağlı beyaz peynir, hatta süt gibi, bembeyaz, lekesiz…
Soyundum, şortumu giyip ben de havuzun başına indim. Sesimi duyunca toparlandılar, Menekşe hemen gömleğini giydi sırtına. Onlarla ilgilenmeden havuza atladım. Biraz yüzüp çıktım, yanlarına oturdum. Karım,
“Menekşe bir şey soracakmış sana… Ben gidip yemeği hazırlayayım!” diyerek kalktı. Belli ki yine sinirlerim tepeme çıkacaktı. Giderken de kulağıma yanaşıp,
“Her şeyin meydanda… Yarrağı dikmişsin yine havaya… Düzgün otur biraz lütfen, çengel hıyarı gibi görünüyor!” dedi. Dar şortta kalın sikim yana kaymış, pencereden gördüklerinin şişkinliğini taşıyordu. Demin ben yüzerken Menekşe ona kıkırdamıştı demek…
Menekşe on yıldır benimle korkarak konuştuğundan, yine yüzüme bakmadan korkarak başladı lafa. Yeni bir ev bulmuşlar temelden, paraları eksikmiş, bankalar faiz istiyormuş.
Aa ne ilginç ama… Enişte ağaçtan topluyor parayı, faiz istemez di mi? Ziyaret sebepleri havuzu görmeye gelmek değil de, benim parama faizsiz bir iki sene konmakmış yani… Sinirlenmiştim,
“Ulan baldız, bu sizin dördüncü eviniz! Almayın paranız yoksa, ihtiyacınız da yok zaten! Manukyanı geçtiniz ailece…” dedim.
Ağzına bir tane çakasım var baldızın da, bunları eve sokan karımın da… Bebek de ağlamaya başlayınca sinirlerim iyice tepeme çıktı,
“Emzir şu sıpanı da sussun kerata!” dedim.
“Şimdi senin yanında olmaz enişte, ben sonra hallederim!”
“Emzir, ağlamasın boşuna çocuk… Yukarıdan gördüm zaten nasıl emzirdiğini! Kavun gibi olmuş seninkiler, rahatlasın onlar da…”
Ohh, az bir laf sokma bile rahatlatmıştı beni… Kavun gibi hakikaten… Şöyle bir yakından baktım da… Yastık gibi memeleri var orospunun… Amına koyayım bacanak, ulan şu memelerin arasına yarrağı vermez mi erkek dediğin? Bende olacak ki senin karın…
O gece tabii karımla güzel bir kavga ettik. Ama karım ne yapsın? Bir yanda benim sinirim, bir yanda bacısı, iki arada bir derede kalıyor bu gibi durumlarda…
Evlendiğimde sinirimi bilen anamın, "Bu kıza bir fiske vurursan seni evlatlıktan kovarım!” lafı aklımda hep… O gece karımla kavga üstüne sevişmedik de… Sonunda karımın gönlünü almak için,
“İyi, yarın öğlene doğru depoya gelsinler, vereyim amına koyum!” dedim. Arkasını dönmeden,
“Hep böyle kızıp sinirleniyorsun, beni de ağlattıktan sonra yumuşuyorsun aşkım…” dedi karım… Eh, ne yapayım, yapım böyle işte… Her şeye rağmen seviyorum karımı…
Ertesi gün saat onbirde ben dışarıda, bir müşterimin yanındaydım. Bacanak aradı,
“Geldik bacanak, senin depodayız! Anamı otogardan alacağım, oradan alışverişe gideceğiz, o yüzden erken geldik!” dedi.
Annesine televizyon aldıracakmış, akşam geri döneceklermiş. Pezevenk, televizyonunu bile anasına aldırtıyor. Bu arada borç veren benim, dert eden benim, para gelmedi bankadan… Bacanağa,
“Para bir iki saate gelir. Siz bekleyin, ben de müşterimin yanından çıkınca depoya gelirim!” dedim. Sümsük bacanak beyimiz bir daha köprü trafiği çekmek istemiyormuş,
“Menekşe seni beklesin o zaman bacanak, ben kaçayım! Sen parayı ona verirsin.” dedi.
“İyi tamam, Menekşe’yi şoförle gönderirim!” dedim.
Depodaki ofisime geldiğimde Menekşe içeride bekliyordu. Karşımdaki Menekşe’nin alık alık soruları ile bir yandan da iş yapmaya çalışıyorum. Şerefsiz bir müşteri yüzbin borcunu vermemek için telefonlarıma çıkmıyor. Sekreter not bıraktı, baldız depodan bir iki çocuk kıyafeti atmış çantasına…
Karaktersiz baldız, toplasan elli liralık mal için beni de çalışanıma karşı rezil etmişti her zamanki gibi… Sinirden baldızın ağzını burnunu kırasım geldi.
Bir yandan da Fransa seyahati yaklaşıyor, karımla yurtdışı fuara davetliyiz, onu halletmeye çalışıyorum. Sinirden telefonu kıracağım şimdi. Baldız,
“Ben de görmedim Fransa’yı!” deyince,
“Gidin görün, elinizi tutan mı var?” dedim.
“Çok masraf! Bize de davetiye çıkmaz mı enişte?” deyince sinirlerim iyice zıpladı. Piyango sanki amına koyum… Kan beynime çıktı, bağırarak,
“Kızım, her şeyi beleşe getirerek yaşanmaz. Hele paranız varken bunu yapmak cibilliyetsizlik!” dedim.
“Ay hemen kızıyorsun enişte, üç kuruşluk bir şey sordum!”
“Üç kuruşluk şeyse siz verin. Başkasından dilenmeyin amına koyum! Kalkıp kafayı koyacağım şimdi!”
“Ne çabuk sinirleniyorsun ya enişte! Ablam da hep söyler sinirli olduğunu! Onu da bizi de üzüyorsun böyle…”
Aa, evet, nedense beleşçi cimrilere sinirleniyorum. Geri zekalı görünen kurnaz baldızın ara sıra karımdan da para tırtıkladığını biliyorum, ama ses etmiyorum. Yüzüne söylesem sinirleneceğim, bu beleşçiler yüzünden karımla üç kuruş için kavga edeceğim.
“Bankadan para gelince çekin gidin evinize, ablanı da koydurmayın kapı önüne..!” diye bağırdım, sonuna birkaç küfür ekleyerek… Sahte tavırlarla güya ağlamaya başladı hanımefendi beni yumuşatacak aklı sıra,
“Ben kocama dedim zaten, beni yalnız bırakma diye…“
“Niye yalnız bıraktı o zaman seni kocan?“
“Şeyy… Ben biraz daha para istersem sen daha fazlasını da verirmişsin….” deyince nevrim döndü iyice…
“Ulan ne adamsınız lan… Pezevenk kocan seni benim yanıma konsomasyona mı bıraktı?” diye bağırdım. Baldızın suratı değişti, yalancı ağlaması durdu,
“Öyle deme enişte… Olur mu öyle şey? Sana güveni tam, ama bir iki bin fazla istersem, hayır demezsin anlamında söyledi…” dedi.
“Kızım, bana güveni niye tam bilmiyorum. Ama ikiniz de mi salaksınız?”
“Niye enişte?”
“Ulan, karısını bırakıp borç isteyen adamın karısına ne yaparlar bu devirde? Parayı duyunca sizin beyniniz de mi duruyor lan? Sakın başka heriflere de yapmayın bu aptallıkları! Valla sikerler atarlar seni…” dedim. Baldız,
“Aaa… Öyle mi düşünürler enişte? Ne ayıp…” dedi tekrar zırlaya zırlaya.
“Ne düşünülecek ki, salak karı! Sizin beleş hayatınızı yaşamak için zavallı orospuların yemedikleri yarak kalmıyor lan!” diye bağırdım.
Bağırışlarım kesin duyulmuştur koridorunun diğer ucundan. O sırada kapı çaldı, muhasebeci kız panik bir surat ile girdi içeri. Bankadan gelen parayı getirmişti. Kız gözünde yaşlarla duran baldızıma bakıp,
“İyi misiniz?” diye sorunca, o günahsıza da bağırdım, korkudan kaçtı.
Öğle yemek saati gelmişti zaten, kapıya çıkıp seslenerek personeli yemeğe gönderdim. Baldız beni daha fazla delirtirse bari bağırmalarımı duymasınlar…
Bankadan 70.000 TL gelmişti, 20.000 TL de seyahat için istemiştim. Baldıza,
“Söyle bakalım, yeni dördüncü ev planınızda benden kaç lira isteyecektiniz? Seni benimle yalnız bırakığı için kaç lira ister kocan?” diye sordum. Baldız tekrar ağlamaya başlayınca,
“Ağlama lan namuslu orospu! Ha sikilmişsin, ha sikilmemişsin, yaptığın düpedüz orospuluk işte! Söyle ne kadar istiyorsun?” dedim. Baldız sümüğünü çekerek,
“Ellibeşbin lira iyi olur enişte…” deyince,
“Yani baldız, bu kadar lafa ben olsam beş kuruş almadan çıkar giderdim. Nasıl da birbirinizi bulmuşsunuz ikiniz lan!” diye tekrar bağırdım. Yanına oturup onbinlik desteleri baldızın çantasına atarken,
“Ne diyeceksin sümsük kocana bakayım? «Biraz güldüm, enişte lütfen dedim, bir beşbin daha mı kaptım» diyeceksin? Sonra da «enişte bey amma da salak…» diye güleceksiniz değil mi?” dedim.
Baldız cevap vermeyince,
“Yüzüme bak baldız!” diye kollarını sıktım, “Söyle bakayım. Aylardır seni sikmeyen kocan… Sırf biraz daha para koparsın diye mi yaptı bunu? Seni tek başına benim altıma yatman için mi gönderdi?” dedim. Baldız,
“Hayır enişte, deme öyle!” diye hıçkırdı. Öyle olmadığından ben de emindim. Pek o taraklarda bezleri yoktu, sadece ağır salak ve paragözdü ikisi de… Eminim bacanak şu seksi karıyı adam akıllı sikmemiştir şimdiye kadar… Baldız,
“Bırak kolumu, gideyim!” dedi. Kontrolden çıkmıştım artık, kollarını halen sıktığımı fark ettim.
“Ne zaman ödeyeceksiniz bu parayı kızım?” diye hafif salladım vücudunu. Baldız,
“Bilmiyorum enişte!” deyince,
“Ulan siz adam sikmeye mi geldiniz buraya? Dolandırıcı mısınız? Borç isteyen adam gibi söyler, altı ay, bir sene diye! İki gülücüğe, ablanın hatırına beni mi çarpacaksınız karı koca?” dedim.
“Amma da uzattın be enişte… Bok gibi para kazanıyorsun, birazını bize verince batacak mısın sanki?” deyince film koptu bende,
“Ulan ben kırkıma gelmişim, hala ebem sikiliyor. Şu piyasanın itleri arasında köpek gibi sizin için mi çalışıyorum lan?” diye öylesine bir tokat geçirdim suratına.
Baldız tokadın şokuyla yana doğru dönerek ağlamaya devam etti. Aklımda bir iki tokat daha atmaktan başka düşünce yoktu. Tokat için daha havaya kaldırdığım elim titriyordu.
Baldız yana doğru kıvrılınca eteği koca kalçasına yapışmış, sıcak havadan ve hafif terlemesiyle altındaki külodun izini iyice ortaya çıkmıştı.
Suratına bir tane daha yapıştırmak istiyordum aslında, ama baldız suratını kapamış ağladığından, kıçına yapıştırdım tokadı… “Ayy…” diye kısık bir çığlık attı baldız, şeklini bozmadan durdu.
Sinirden yine kendimi kaybetmiş gibiydim. Hep böyle oluyor işte… Daha önce de karıma laf atan bir lavuğu da kendimi kaybedip nasıl dövdüğümü pek hatırlamam. Tekrar yapıştırdım baldızın kıçına okkalı bir tokat… Baldız,
“Enişte yapma!” diye aynı pozisyonda ağlarken, bir yandan da elindeki içi para dolu çantayı sımsıkı tutuyordu.
“Senin de, seni böyle yapan kocanın da, kaynananın da hak ettiği bu lan!” deyip, kıçına bir tokat, ardından bir tokat daha atıp elimi geri çekmedim.
Belinden kavrayıp vücudunu kaldırdım, kalın bacaklarını kucağıma doğru uzattım. Şimdi annesinden poposuna şaplak yiyecek bir çocuk gibi kucağımda idi. Bir tokat daha yapıştırdım kıçına… Baldız,
“Enişte lütfen, ne yapıyorsun, bırak gideyim!” diye çırpındı.
“Sus lan orospu!” diyerek bir tane daha yapıştırdım kıçına. Her tokatta baldız can acısıyla bağırıyor, kaçmaya çalışıyordu…
Kıçına yapışmış eteğini yukarı çektim. Pembe renkli ince dantel külodu ve değirmen taşı misali beyaz kıçı çıktı ortaya… İki tane de çıplak kalçasına yapıştırınca tokadı, kıçının bir yanı kıpkırmızı oldu.
Baldız bir eli ile yukarıya sıyırdığım eteğini geri çekmeye çalıştı. Külodu kıçında toplanmış, tombul amının izi top gibi ortaya çıkmıştı. Çırpınarak kucağımdan kaçmaya çalışıyordu, ama kalın gövdesi bile benim uzun güçlü kollarımdan kurtulmaya yetersizdi.
Sol kolumla belini sıkıca sarıp, sağ dizimi biraz yükseltince baldızın kafası koltuğa gömüldü, dizimin hizasındaki kıçı yükseldi. Seri halde sert sert tokatlamaya başladım kıçını, o da hıçkıra hıçkıra ağlamaya…
Sikim pantolonumu patlatacak duruma gelmiş ve baldızın yumuşak göbeğine baskı yapıyordu. Kıçında beyaz bir yer kalmayana kadar tokatladım. Beyaz kalın bacaklarının bitiminde şimdi parmaklarımın izi çıkmış ve kızarmış bir göt duruyordu.
Tokatlardan ve çırpınmalardan baldız ter içinde kalmıştı. Terden götüne yapışmış külodundan tombul amının çizgisi belli oluyordu. Tombul kurabiye gibi bir amcık ve tokattan kızarmış kocaman bir göte bakıyordum.
Belini sardığım elimle külodun bir ucundan, diğer elimle de öbür ucundan asılınca kolaylıkla yırtıldı külodu. Baldız,
“Enişte, yapma, etme kurban olayım!” diyerek tekrar kaçmayı denedi. İki tokat daha yapıştırdım götüne,
“Sus ulan orospu!” diye bağırdım tekrar.
Elimi tombul götünün yanakları arasına attım. Hafif terlemiş, ama kuru bir amcık geldi elime… Baldız halen çırpınıyordu altımda… Ensesini sıkıp kanepenin minderine gömdüm yüzünü, çırpınması azaldı. Kendime gelip bıraktığımda boğulacakmış gibi nefes nefese ağlamaya başladı.
“Çırpınma amına koduğumun orospusu!” diye tekrar bağırdım.
Kapalı bacak arasına tükürüklediğim parmağımı attım. Cildi kaygandı ablasınınki gibi, kocaman fakat biçimli götü göçmenliğin hakkını veriyordu. Etli amına dokundu parmağım, dışı halen kuru idi.
Bacaklarını kasmasına rağmen elimi araya sokmayı başardım. Bacaklarını kastığından parmaklarım sıkıştı, yine de bir parmağım içine kaydı bile.
“Enişte, etme!” dedi tekrar.
“Amcığın da iyice darmış orospu, ne zamandır yarak yemiyorsun sen bakayım?” dedim. Cevap vermedi, sadece ağlamaya devam etti.
Amına parmağımla bir kaç gir çıktan sonra parmağımın ucunda o tanıdık ıslaklığı hissettim. Şimdi parmağım daha rahat girip çıkıyordu amına… Baldızım ise,
“Enişte dur lütfen!” diye ağlamaya ve çırpınmaya devam ediyordu.
Tombul amcığını avuç içi ile ezdikçe refleks olarak kalçası yukarı kalkıyordu. Tokattan kızarmış dev kalçalarının kıpkırmızı teninin arasına tamamen girmişti kalın elim. Amcığını görmek istiyordum baldızın. Kucağımda çevirdim ve hızlıca altından çıkarak dizlerinin biraz üzerine ata biner gibi oturdum.
Baldız doğrulmaya çalıştı, ama tokadı gösterince vazgeçti. Amcığı şimdi hemen elimin altında ve gözlerimin önünde idi. Ağlamaktan ve tokattan kızarmıştı suratı, karşımda elleri ile yüzünü kapatmış hıçkırıyordu hafif hafif.
Pantolonumun fermuarını ve düğmesini açınca yarağım rahatladı biraz…
Ablasının amı ile hiç ilgisi olmayan, şişkin bir tepeciğin altında, etli, geniş amcığı vardı. Bir iki haftalık kıllar ile çevrili… Koyu pembe dudakları arasında sanki yıllardır sikilmemiş gibi hafif dışa taşmış bir amcık…
Ama kusursuz kelebek gibiydi amcığı, saatlerce yalanırdı. Avucumun içini dolduracak kadar büyüktü. Önce çevresini okşayıp, bu sefer iki parmağımı saldım içine. Karımın amcığı gibi avuç içimde kaybolmayan, avcumun içini dolduran bir amcık. Baldız irkildi. Islaklığı ile yarıya kadar rahatlıkla soktum parmaklarımı.
Bir elimle de gömleğinin düğmelerini açtım. Gömleğin altında dar bir atlet. Sikecem şu giyim tarzını, memeleri belli olmasın diye kat kat giymiş.
“Çıkar üstündekileri!” diye bağırdım. Tepki vermedi.
Atleti iki elimle çekiştirdiğimde elleri ile engel oldu. Ama o iki dev memeye ulaşmadan işim bitmezdi. Kalktım üstünden. Baldız doğrulmaya kalkışınca,
“Yat oraya, yoksa yarak manyağı yaparım seni!” dedim. Yarak korkusu ile pozisyonunu bozmadan durdu, bir eli ile çıplak bacak arasını kapamaya çalıştı.
Masamın çekmecesinde aradığım makası bulup tekrar aynı pozisyonda oturdum. Pantolonsuzdum şimdi. Baldız bu sefer gözleri kapalı ve kafası yana çevriliydi. Yine benden beleşe aldıkları atletlerdendi bu da. Sinirim tekrar yükseldi. Makasın soğukluğu tenine değince baldız hemen gözlerini açtı.
“Kıpırdama, batırmayayım bir yerine!” dedim.
Korkudan büyümüş gözleri ile atletini boydan boya kesmemi izledi. Kesip ikiye ayırmam bitmesine rağmen gözleri hafifçe aşağıda idi. Önü açık baksırımdan yarağımın başı çoktan dışarıya çıkmıştı, iyice şişmiş mor başı ile ona bakıyordu…
Baldızın sütyeni önden çıtçıt’lı emzirme sütyeniydi. Çıtçıt’ı da açınca dev beyaz göğüsleri iki yana yayıldı. Elleri ile kapamaya çalıştı. Boğazını sıkıp yüzüne yaklaştım,
“Sikerim o ağzını da, yana koy ellerini!” dedim.
Üzerinden doğrulduğumda baldızın elleri yanda, benim bir elim ise amının çevresinde idi. Göğüsleri 100’lük değilmiş, 110’luk imiş. Yakından dev beyaz bir top gibiydi her bir göğsü. Göğüs uçları cildinden beklenmeyecek şekilde koyu kahve. Cildi pırıl pırıl…
Am dudaklarını aralayıp bir parmağımı sonuna kadar soktum. Parmağımla ileri geri yaparken içini eziyordum amcığının. Diğer elimi memesine attım. Aman Tanrım, sert, içi silikon dolu gibiydi sanki. Göğüs uçlarını sıkınca,
“Yapma enişte, dur!” dedi tekrar.
Belli ki hassas bir yerini yakalamıştım. Avuç içimi tükürükleyip göğüs uçlarında daireler çizmeye başladım. Göğüs uçları da kısa sürede avuç içime batmaya başladı. Göğüs uçları gerçekten dut gibi uzadı.
Amının içindeki parmağımı çıkarttım, am dudaklarını aralayıp bızırını buldum. Ablasınınki bir nokta gibi iken, bu tombul kardeşininki ufak bir bilye gibi ortada idi. Bızırını iki parmağımın arasında okşadım.
Baldızın ağlaması durmuş, gözleri kapalı, kafası yana çevrili, zorla nefes alıyordu. Üzerine eğilerek bir memesini dillemeye başladım. Elim ile hem bızırına bastırıyor, hem de içinde parmağımı acımasızca ileri geri gezdiriyordum. Baldız teslim olmuştu nihayet, veya yarak manyağı yaparım tehdidi işe yaramıştı.
Bu saçma pozisyonda dakikalarca sürdürdüm karıyı parmaklamayı. Amının suları avuç içime doluyordu. Islak avucum amına çarparken çıkan sesler eşliğinde sol memesinin ucunu dillemeye devam ettim.
Baldız alt dudağını ısırıyordu. Bir süredir bacakları iki yana açılmış, vücudu hareketsizdi. Elim rahat çalışıyor amında, üzerine abandığımdan baksır külodumdan taşan sikim ise bacağına batıyordu.
“Enişte dur!” diye bağırdı.
Ama bu dur sesini parmağımı saran amcığı ve titreyen göbeği dinlemedi. İçindeki parmak sayısını iki yapıp amcığının içini ezmeye başladım, bir elimle de meme ucunu…
Baldız iki eli ile yüzünü kapayıp, hıçkıra hıçkıra boşaldı, altımda ses çıkarmamaya özen göstererek. Kalçalarının hafif hafif yükselmesini, tombul am dudaklarının açılıp kapanmasını seyrettim.
İçinden çıkardığım parmaklarım birbirine yapışmıştı am sularından. Daha güzeli ise, sıktığım memesinin ucundan damlayan süt damlaları idi…
Üzerinden kalktım, masanın üzerinde duran sürahideki suyu kafama diktim. Baldız ise yan dönmüş, eteği ile kıçını örtmüş öylece duruyordu.
Bacaklarından tutup kendime doğru çevirdiğimde şaşkınlıkla çırpındı. Bacaklarını katlayarak kanepeye bastırdım iyice ve arasında yerimi aldım.
“Enişte hani bir şey yapmayacaktın?” dedi.
“Öyle bir şey demedim!” Katladığım kalın bacakları memelerine kadar yapışmış, top olmuştu vücudu.
“Yapma enişte, yakma ikimizi de…!” diye tekrar ağlamaya başladı.
Yarağım kazık gibi olmuş, onu mu dinleyeceğim. Am sularından parlamış kabarık bir amcık gören taşlaşmış bir yarağım var. Yarağım zaten kalın, ama bu durumda bana bile mor başlı bir canavar gibi gözüktü.
Beynimde kan yok’un tanımı buydu. Tamamen ortaya saçılmış etli amcığının karımınkinin neredeyse iki üç katı olan dudakları açılmış, yanakları kan dolmuş, ortadaydı. Tombul amcığının dudakları arasına yarağımın başını değdirdiğimde,
“Enişte lütfen kıyma bana!” dedi. Sanki Türk filmi tecavüz sahnesi.
Boğazını sıkarak kanepeye yapıştırdım.
“Öyle bir sikeceğim ki seni, bir daha kimseden para dilenmeyeceksin orospu! Aç ulan gözlerini!” diye suratına yaklaşıp bağırdım.
Öpeceğimi zannetti herhalde dudağını kaçırdı. Boynundan kavrayıp kafasını kaldırdım. İki kat olmuştu. Bacakları göğüslerine yapışmış. İçine girecek yarağa yakından bakıyordu.
“Bak bakalım, nasıl girecek amcığına koca yarağım!” dedim.
“Enişte dur!” dedi tekrar. Yarağımın başını sokmuştum bile ıslak sıcak amına.
“Amcığın kavradı bak hemen… Ne zamandır yarak yemedin lan baldız?” dedim. Ağlayan gözleriyle amcığına giren benim yarağa baktı, ama cevap vermedi. Havaya kaldırdığım tokatı görünce telaşla,
“Bu sene hiç yapmadık enişte!” dedi. Bu sene sikişmemişler mi? Ulan Temmuz bitiyor. Hamilelik filan derken, yani yedi sekiz aydır yiyeceği ilk yarak benimki… Biraz daha itekledim. Az önceki gibi çırpınıp (Enişte dur, yapma!) filan diyeceğine,
“Yavaş eniştem, acıyor!” dedi.
Acır. Ben bile rahat değilim. Islaklığa rağmen am dudakları gerildi. Kaçışı olmadığını anlamıştı. Gözlerini yine kapamış, bana ve yarağıma bakmıyordu. O kadar parmaklamaya ve sarsıla kasıla boşalmaya rağmen yine de dardı amcığının içi…
“Niye yavaş orospu? Kocanın yarağı daha mı küçük?” dedim.
Cevap vermedi. Ben de kökledim. Evet kökledim. Dibinde bir yerlere çarpınca bağırdı. Tombul dudakları sanki sikim ile birlikte içeri doğru toplandı.
“Yapma dur enişte, çok acıyor!” dedi.
Durmadım. Kendimi kaybettim. Başına kadar çıkardım, bir süre köküne kadar saplayarak siktim. Her saplayışımda acı ile bağırdı, suratının şekli değişti. İyice açtığım bacak arasında yarağımı köküne kadar sapladığımda etli kasıklarına yapıştım. Kalın bacaklarına parmaklarımı geçirdim.
Bir süre sonra baldızın itirazları durdu ve kafası yana kıvrıldı. Şimdi altımda koca beyaz bir et parçası halinde tepkisiz idi. Bir iki dakikaya sakinledim ben de.
İçinde kalarak tekrar yan çevirip üstüne yattım. Deminki top olmuş halinden rahattı. Bacakları hafif açık, kıpırtısız altımda iken, sert dev memelerine kafamı gömdüm. Hareketsiz, ölü gibiydi altımda.
Kalçalarımı oynatarak hafif bir tempo ile sikiyordum. Amcığı ne kadar dardı, karnındaki sezaryen izi doğumun doğal olmadığını gösteriyordu. Dışını gören geniş bir amcık bekler oysa.
Sıra ile uçlarını dilledim memelerinin. Baldız tepkisizdi, ama göğüs uçları doğal tepkisini verdi. Uzadılar, dikleştiler. Sikişim sakinleştikçe ben de sakinleştim. Amına yarağımı sapladıkça doğal ıslaklıktan çıkan sesler geliyordu. Ne güzel sarıyordu yarağımı.
Bir sinir krizi anında karımın bacısını sikiyordum. Daha iğrenci, tecavüz ediyordum. Göğsünden boynuna çıktım, sakince yaladım. Yine göğüslerine indim. Boşalmamak için bir süre hareketsiz durdum içinde. Kulağına eğildim,
“Söylesene, sikim amına büyük mü geldi?” dedim.
Cevaplamadı. Alt dudağını ısırmış, ses çıkarmamaya çalışıyordu. Yediği tokatlar, yediği parmaklar, kalın yarağım ile çektirdiğim acı ve tecavüz şokuna rağmen, amı ıslak ve göğüsleri dikleşmişti. Dakikalardır sikiliyordu. Karmaşık bir durumdaydı ve inlememek için direniyordu.
“Fransa’ya birlikte gidelim mi, ister misin?” dedim.
Bir yandan memesini okşuyor, bir yandan kalçamı çevirerek yarağımı amının içinde gezdiriyordum.
Tecavüz edercesine sikmenin pişmanlığı içindeydim aslında… Ama yine de asıl istediğim bu genç dolgun vücudu biraz daha eze eze sikmek, her yerini morartmaktı. Yine cevap yok.
Tempomu artırdım ve iki elimle kavradığım memesini dillemeye başladım. Meme uçları zayıf yeriydi. Hafifçe inleyip sustu yine. Devam ettim dillemeye. Çok kısa süre içinde dilimin ucuna taze ılık süt tadı geldi. Yarağımı tekrar dibine kadar yerleşip kalçalarımı oynatarak gezdirdim içinde. Boynuna çıktım,
“Cevap vermedin?” dedim.
“Evet!” dedi birden, derin bir nefes vererek…
“Hangisine evet baldız? Sikimin büyüklüğüne mi, Fransa’ya mı?” dedim.
“İkisine de! İkisine de!” dedi. Nihayet bir tepki alabilmiştim.
Bir bacağını kanepenin kenarına atarak hızlandım içinde ve az evvel süt gelen memelerine tekrar yapıştım. Bir memenin ucunu sıkarken diğerini emiyordum.
“Kocanın yarağı bu kadar yok mu?” dedim.
“Yok!” dedi. “Seninkinin yarısı kadar var yok! Zaten yaptığı zamanlar da adamakıllı yapmıyor…” Bunu duyunca daha da hızlandım,
“Bu yarağı sevdi mi amcığın?” dedim. Cevap vermedi. Başına kadar yarağımı çıkardım darbeli sokmaya başladım. Tekrar sordum.
“Evet!” diye bağırdı. “Ben de sevdim, amcığım da sevdi enişte! Kocamın siki gibi kaybolmuyor içimde… Her vurduğunu hissediyorum. Ohhh… Vurr… Diplerimi okşuyor yarrağın… Vur enişte…”
Baldız artık tutmuyordu kendini… Kesik kesik bir ıhlama sürekli, vajinasına köklediğim anlarda acı acı inlemeleri… Ucundan süt damlayan memelerini okşadım, emdim çocuk gibi. Ağzımın içi süt ile dolmuş, dudaklarımın kenarlarından sızıyordu memelerine…
“Ohhh… Enişte, sikin büyük, çok büyük!” diye inliyordu.
Elimi kalçalarına indirip az önce tokatladığım sert dolgun götünü avuçladım, yapıştık birbirimize, tekrar memelerine saldırdım. kalçaları kocaman, ama genç ve sertti. Tam Brezilya poposu amına koduğumun kaltağının götü…
Hep iki yana sarkık duran elleri ile başımı kavrayıp memesine bastırdı iyice… Bir bacağını bana doladı. O da katılmıştı artık bu sikişe. Kafam kadar memelerinin içine nefessiz gömülmüş kedi gibi dilleyerek süt içiyordum.
“Enişte bittim ben!” diye inledi.
Belime sardığı bacağı titriyordu. Amının diplerinde de aynı titreme. Memelerinden ayrılamıyordum. Dilimi iyice bastırdım, aynı anda da yarağımı. Taşaklarımın sırılsıklam olduğunu hissediyordum. Amının girişi kalın sikimi sıkıyordu, dayanılacak gibi değildi.
“Yeter enişte!” demesi üzerine bir iki git-gel yapabildim sadece.
Adeta vibratör gibi titreyen ve yarağımı kavrayan amcık işini görmüştü. Sanki birileri taşaklarımı sıktı, boşalmaya başladım. İçimden fışkıran döller bitmek bilmedi… Ben durunca,
“İçimi yaktı!” dedi. “Ne kadar çok boşaldın eniştem!”
Ağzımda meme bir süre kaldım. Sikim inmedi. Çıkarmadan devam edebilir miyim diye düşündüm. Çalan telefonu duyunca telaşla omzumdan itekledi. İçinden çıktım. Baldız telefonuna uzanıp aldı, baktı,
“Kocam! Ne diyecem ben şimdi?” deyince,
“Eniştem yeni geldi dersin!” diyerek, dimdik duran, başı spermli yarağımı gösterdim. Güldü ilk defa…
“Hem de fazla fazla geldi derim! Tam kocamın istediği gibi…”
Gömleğini ve sütyenini alıp elinde telefonla tuvalete doğru yürüdü. Ben de yerdeki kıyafetlerimi alıp giyindim. Depodan bir atlet bir külot getirip tuvaletin kapısına bıraktım.
Kanepenin bir minderi döl ve am sularından renk değiştirmişti. Silip ters çevirdim. Şöförü çağırdım. Baldız giyinmiş ve makyajını yenilemiş halde çıktı.
Konuşmadı hiç… Para dolu çantayı aldı, çıkmak için kapıyı açtı… Sonra vazgeçip kapattı, bana baktı.
“Enişte…” dedi, sustu. Sonra cesaretini toplayıp devam etti, “Ben sonra da gelsem kızar mısın yine? Para için değil ama…”
“Ne için geleceksin baldız…?” Ne için gelmek istediğini domuz gibi biliyordum oysa… Yarrağımı yemeye doymamıştı baldızım… Tekrar istiyordu.
“Ne için olduğunu biliyorsun enişte… Akıllı adamsın sen… Bu sefer kocamın istediğini verdin. Bir dahakine benim istediğimi ver sadece…”
“Tamam baldız… Ama buraya gelme, ben sana otelde oda tutarım, rahat rahat veririm istediğin şeyi… Yeter ki o pezevenk kocanı benden uzak tut.”
Gülümseyerek döndü, çıktı.